18 Eylül 2015 Cuma

KNİDOS...



KNİDOS … Datça… Eski… Eskisi …
 
Ege’mizin incilerinden bir tanesi ;  Datça yarımadası…

Sahiplendiğimizi kendimize dönüştürmek,  yumuşatılmış şekliyle uyarlamak gibi bir dertle
yaşayan güzel ülkemin farklı insanları Kndios'tan Datça oluşturmuşlar...

Yarımadanın hangi noktasından bahsedeyim , rüya gibi...

Bir ucundan girip  Palamutbükü, Hayıtbükü,Kızılbük, Ovabükünü Bencik Kargı koylarını
görmekle kalmayıp ; havasını solumadan , mavisinde çırpınmadan , gecesinde sarhoş olmadan çıkmamaya ant içtiğim güzellikler diyarı...

Antik kentine giderken hele ki tekneyi kullanan amca  güzel bir türküde çığırırsa keyfinize
diyecek yok...

Balığından , Bademinden ve Balından tatmadan dönmek  Datçalılara değil kendinize yaptığınız haksızlıktır...
 
Palamutbükü' nde birde kınalı keklik yolda çıkarsa karşınıza "tamam oldu bu iş" diye sevinebilirsiniz...

Aslında birer cümleyle geçtiğim her bir noktası ayrı bir yazı...

her birinde binbirgece masallarına örnek nice hikaye saklı...

hikayeler gün ışığına kim bilebilir ki hangi yerde/anda çıkacak :)))

Biz buradan sevdiğim Can YÜCEL'in Eski Datçasını görmek için adım almalıyız...
 
 
 
Aslında yıllardır Datça yarımadasında günüme değer katan zamanlar geçiren ben ,
Eski Datça'ya neden gitmemişim diye hayıflanıp durdum
                                                                             begonvilli sokaklarına adım atar atmaz...
 
 
Can Baba'nın  evinin kapısında çekildiğim fotoğraf KAPILAR yazımda saklı :)
isteyen arayıp bulabilir...
Merak sarınca zihnimi ;
Can Baba'nın kapısında kalmak yetmedi, tuttum bahçesinin etrafında seyretmeli
belki bir nefes akar kendisinden  diye...
 

 
 
kaç yol tuttu , kaç adım attı , her adımında şiire dökülen kaç dize oluştu ?
cenazemi kadınlar kaldırsın, demiş fısıltılar arasından uzandı kulağımıza ;  
vasiyeti yerine gelmese de !! 
kaç kadın onun dizelerinde aşık oldu ?
kaç kadın onun dizelerinde aşık olunacak adam aradı ?
 kaç adam ettiği küfürlere bakıp aman dedi, neden bu kadınlar bu kadar sevdi bu Can'ı ?
belki de onu seven kadınlar onun tek bir kadına sevdasına vurulmuştu... 
 
 "     ....   Ölmek ki senin
                                                     başlayıp da bitiremediğin
 allah bilir kaçıncı bin şiirin...  "    Fındık Faresi /  Kafka'ya seslenişi
 
Çıktık Can Baba'dan... vurulduk yollara ; sokağında ki amcası ,  dükkanında ki teyzesi , bahçede ki çocuğu , kapının önünde dantele sarılmış sabunu satan genç kızı ile sessizlikte bir kaç kelam ettik...
 

                 yolun sonu evin bahçesi...

yolun başı bir kuyunun derinliği                  

 
dinlenirken dinlersen ; gözün bir terk edilmişliğin içinde ne renkler bulabilir... kim çizmiş sizi ?
 

 

gün bitiyor...
çıkmadan önce bir dem vakti alır aklınızı ; yer yer kalabalık yer yer sakin Knidos' tan eski Datça'ya ...
Belki geçmişinize belki geleceğinize belki Can Baba'ya belki sevdanıza bir kadeh kaldırışınız Antik'te...
 
eh dersiniz yine yollara düşme vakti... belki evinize belki şehrinize belki sevdanıza...  


 
 
 
Filiz YURTKORU
18.09.2015 
 
 
Datça yarımadasını muhakkak görülecek değil uzun soluklu kalınacak zamanlarda ziyaret edin...
 
 

8 Eylül 2015 Salı

KAPI (LAR)

KAPILARIM VE BEN

Tanımlamışlar ;  “temelde tüm dünya kültürlerinde aynı biçimde kullanılan mimari ögelerdir”…

bende ki tanımı ;
Aşk ve nefret
Gülmek ve ağlamak
Arasında ki ince çizgi gibi…
Gizlilik ile aleniyet arasında ki bağlantı ; kapı…
 
Kaç kapı açıldı ruhumdan yaşama
Kaç kapı kapandı yaşamdan ruhuma

açtığım kapılar sokakta ki ben 
                                kapattığım kapılar bende ki ben
hep bir benlik duygusu hep bir birlik duygusu 
 

 
kaç kapıya dokundum ; dokunmaktan öte içime çektim nefesini...
                                      tenimde biriktirdim   fısıltısını...
ne hikayeler dinledim soluğunda
ne hikayeler yarattım hayallerimde

benden önce kaç kişi dokundu sana,  benden sonra kaç kişi dokunacak daha ?

                                      
 
iç neresi dış neresi
ben mi içerdeyim sen mi dışardasın
ne kadar şeffafsın ya da ne kadar avucumda
 


hangi nasırlı ellerin hülyasında yaratıldın...
 hangi hayallerin vurgunsuz  imzasında ilmek ilmek dokundun...
hangi ulaşılmaz sahipliğinde süslendin...

hangi rakamlar eşlik etti yaşamına... hangi sayıların gölgesinde çarpıldın...

 azametin değil azmin mi seni böylesi değerli kıldı bende...
 sensiz bir yapının gizemi nerde diye kaç kere düşünmeye zorlamadın mı beni...
 sen mi geldin yaşamıma yoksa ben mi zoraki misafirin oldum...

  şiirin ustasını anmaya yollamadın mı beni...

benden sana kelimeler dökülür... o kelimelerden bir sürü hikaye çıkar... hikayelerimde buluşalım...

Bir kapı deyip geçmeyin...
imkanınız varsa kendi kapınıza kendi imzanızı koyun...
imkanınız yoksa kapınızı hayalinize vurdurun, neler çıkacak görün...
Binanın girişinde ki kapı ;  aşkın yüreğime salınışı gibi…
Ahşapın büyüsü…
                          Demirin soğukluğu …
                                                     kaç kapı sahibinde yaşam öyküsüdür...?



Filiz YURTKORU
08.09.2015


Yurt içi / yurt dışı çok farklı mekanlardan derlediklerim... ben ve kapılarım....
 

 





 

 



 

 

 



 

 



















 

 

 




 
 


3 Eylül 2015 Perşembe

DOMATİA

DOMATİA...

Mübadele sonrasında yerinden edilenlerin küçücük ancak bir o kadar büyük öyküsü...

Eski bir Rum Köyü... Önceleri , avlu içine oda şeklinde inşaa edilen binalara rumca da domatia adı verilmiş... yerleşimin artmasıyla yerleşke "Domatia" ismiyle anılmış, ta ki herkes evine denilinceye kadar... 
2 kere terk edilmiş Domatia !!!
Birincisi ; mübadele zamanı
İkincisi ; 1959 depreminde

şimdi ise... böyle güzel güzel bakıyor karşıdan ;



sırtını mykale dağlarına dayamış , yüzünü ege denizine döndürmüş... 
belki bir parçası olan Samos adasını gizliden gizliye gözetlemek
belki de yüreğindekini dillendiremediği için kaçamak bakış mesafesini korumak, amacı...

beş duyu gibi Domatia ;
yeşilini görmekle kalma teninden yüreğine hisset
sesinde ki sessizliği işitmekle kalma kokunun içine salınmasına izin ver
ve acının korkusunda hissizleşen tadı bedeninde taşı...

başladık keşfetmeye...
karnımızda çalan açlık zillerini, evlerinden getirilen zeytin yumurtaya eşlik eden kekre kokulu çay ile susturduk...

sadece keyif için salınmadım  arnavut taşlı sokaklarına... 
ruhum bedenimi gezdirirken yüreğim sevginin taşkınlığın da fotoğraflara döküldü...

  
                                                      

hangi binaya baksam derin bir sessizlik karşılıyor beni... kalabalığın içinde tek başına yaşam sürüyor sanki domatia sakinleri... biz sokaklarında gezinirken sakinlerden bir kişiyi görebilir miyiz diye bakınırken ,  inzivalarında bizim gitmemizi bekler gibiler...


Bir ağacın gövdesine sığınmanın neşesi salındı yüzüme...
kaç sokak gezdik bilmiyorum ; kaç ev gördük bilmiyorum...
bildiğim gittikçe ortama alışan bedenlerimizin sarmalandığı huzurdu...


sokaklarda yalın ayak dolaşmak istemi sarmaz mı zihni mi? :)))
öylesine doğal öylesine çıplak öylesine naif...



orta yere bırakılmış gibi duran ahşabın büyüsü...
biraz otur... biraz izle...biraz dinle...
aslında kendini bul... kendine dön... 



biz gidiyoruz Domatia... sana yüreğimden son bir bakış yolluyorum ,
hiç belli olmaz bir daha zamanın hangi açığında kesişir yolumuz...

Filiz YURTKORU
03.09.2015

Domatia şimdi ki adıyla Doğanbey Köyü... Aydının Söke ilçesinden yolunuzu muhakkak düşürün, arkasından Karina'ya inin ve balık yerken günü bitirin....


1 Eylül 2015 Salı

Nacizane

Ilk yazı denemelerim www.kotuvepis.com site sahibi Sahin Bey sayesinde başladi...
gecenin prensesi takma adıyla döktüm sesimi...
bir arkadasimin, ismini kullanmalisin uyarisina kadar gecenin prensesi ile devam etti denemelerim...
Bir gun yazmak istemedigimi fark ettim...
Yazmadim, pisman miyim ?
Hayır ...